12 Şubat 2014 Çarşamba

YARINI DÜNDEN ÇALMIŞLARDI,HATIRLAR MISINIZ?

Derinden bir ses duydum geçtiğimiz gece,bir bebek ağlıyordu. Annesini ararcasına,annesini ondan
ayıranlara kendini duyurmak istercesine ağlıyordu. Kimdi bu bebek? Daldığım düşüncelerin içinde
irkildim. Hemen önümde daha gençliğini baharında 19 yaşında bir kadın yerde tekmeleniyordu.
“Hamileyim vurma!” feryadı sardı odamı. Karanlığın içinden çıkan polisler tekmeler savuruyordu.
Hırsıyla,nefretiyle bir canı öldürüyordu hamileyim feryadını duydukça daha da sertleşiyordu darbeleri.
Akan kana takıldı gözüm. Bir bebek ölüyordu. Onu bir kutuya koydular,yaşama hakkını elinden
almışların ellerinde sonsuzluğa gitti bebek,bebeğimiz. Doğabilseydi? Annesinin kucağına varabilseydi
hikayesinde,böyle bitmeseydi. Gözyaşlarım aktı,derin bi sessizlik ve karanlık kapladı odayı. Yarını
çaldılar dünden. Uyandım,gözlerimde yaş,kalbimde derin bir sızıyla. O hazin olay geldi aklıma..
Hatırlayanlar bilir kurgulanmış bu hikayenin aslını. Bir eylemde polis şiddetiyle annelik hakkının
elimizden alındığı o günü hatırlayalım,unutmayalım ki kalbimiz kurumasın. Unutmayalım ki sokaklara
çıktığımızda,alanlarda haykırdığımızda bebeğimiz bize bulutlardan bakarken yalnız kalmasın.
Anneliğini elinden alanlara inat annemizi de temsil edelim meydanlarda. Kim bilir belki yanınızdan
geçen yirmili yaşlardaki genç o’dur. O anne, o çalınmış hayatın sahibi. Sonsuz sevgimle sarılıyorum
sana anne,unutmadım seni,kurumadı kalbim.
vurulmuşum
düşüm, gecelerden kara
bir hayra yoranım çıkmaz
canım alırlar ecelsiz
sığdıramam kitaplara
şifre buyurmuş bir paşa
vurulmuşum hiç sorgusuz, yargısız

6 Şubat 2014 Perşembe

Olurunu Bulmak


Hükümet 17 Aralık’tan itibaren, üzerinde ki yolsuzluk lekesinin izini çıkarmak için elinden geleni yapıyor. Toplumdan yeteri ölçüde beklenilen tepkiyi alamamış olacak ki, sistematik olarak söylediği “paralel devlet” kelamından ufak ufak vazgeçmeye başladı. Almanya ziyareti dönüşünde Başbakan’ın normalleşme sürecinde olduğumuzu söylemeye başlamış. Bu kendinden emin oluş ve rahatlığın sebebi nedir peki? Ne kendini bu kadar rahat hissetmesine sebep olan? Tabi ki internet yasası ve yeni yargı paketidir. İnternet yasasıyla, “özerk” bir kuruluş olan TİB “sakıncalı” olan ne var ise engelleyecek. Peki, hâlihazırda sakıncalı olan içerikler nelerdir/hangileridir? Cevabı, mevcut tapeler, ses kayıtları vb. materyaller. Başbakan daha fazla zor duruma düşmemenin hesabını yaparak stratejik bir adım atıp, olası çıkacak ses kayıtlarını ve tapelerin kaynağını rahatça kesebilecek düzenlemeyi gerçekleştirdi. İkinci aşama, içeriğinden anlaşılabileceği gibi yeni yargı paketinin kabul edilmesi olacak. Her açıdan anti-demokratik olan bu paket geçer ise, AKP’nin “anlının akıyla” yolsuzluk davasından çıkmasına sebep olacak. Tek tek maddeleri yorumlamayı size bırakıyorum. Benim dikkatimi çeken maddeler şunlar;
* “İletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması, teknik araçlarla izleme, gizli soruşturmacı görevlendirme ve taşınmazlara, hak ve alacaklara el koyma koruma tedbirleri bakımından karar verme yetkisi tek hâkim yerine ağır ceza mahkemesine verilecek. Mahkeme bu kararı oybirliğiyle alacak.
* “Dinlemelerde kimin telefonu dinleniyorsa bizzat ismi yer alacak
Kolluk görevlileri telefon dinlenmesine ilişkin talepte bulunurken tedbir uygulanacak hattın sahibini gösterir belgeyi de talebe ekleyecek. Böylelikle dinleme kararı verilirken kimin hakkında verildiği açıkça bilinecek.
* “Kişisel verilerin korunması amacıyla, bu verileri hukuka aykırı olarak kaydedenlere, yayanlara veya ele geçirenlere verilecek cezalar önemli derecede artırılacak.
* “Telefon dinlenmesine, gizli soruşturmacı görevlendirilmesine ve teknik takip yapılmasına karar verilmesi için yeni bir usul benimsendiğinden, daha önce bu işlemler için alınan kararların geçerliliğini devam ettirebilmesi için 15 gün içinde bu Kanun hükümleri uyarınca yeniden karar alınması zorunluluğu getirilecek.”
Asıl korkum ise yasama, yürütme, yargının oluşturacağı bir nevi “tahkikat komisyonu” oluşturulacak olması.  


4 Şubat 2014 Salı

Herkes Korkar Ali İsmail Korkmaz

Dün yine ülkemde hukuk komedisi izledik. 8 ay önce öldürülmüş Ali İsmail Korkmaz’ın davası, bazı hükümlerin yerine getirilmesi/sağlanması için 12 Mayısta devam edilmesine karar verilmiş. Karar almadaki basiretsizliğimiz çok şükür bürokrasinin işleyişinde bizimle değil de, prosedür gereği olan her şeyi yapabiliyor savcılarımız.
Öncelikle şu soruyu sormak istiyorum. Ortada videoya kaydedilmiş bir cinayet varken, nasıl olurda bir savcı, davanın daha sağlıklı ve hızlı ilerleyebilmesi için, tüm delilleri (alınan kararlarda olan, telefon sinyalleri, görüntüde ki kişinin teşhisi, adli tıp raporları, tanıklar ve hatta video görüntüleri) nasıl masasının üzerinde hazır halde beklemez? Bu komedinin ilk kısmı oluyor.
Gelelim ikinci kısmına. Yetkili Mahkemeye önerimdir, lütfen Mayıs ayına kadar tutuklu olanlara balık yağı yedirin unutkanlığı, alıklığı alır götürür. Daha neden tutuklu olduğunu bilmeyenden, kendisine emir veren amiri tanımayana kadar unutkanlık semptomları gösteren vakalar var. Muazzam bir pişkinlik ve yalancılıkla sorulan her soruya hatırlamıyorum diye cevap veren polisler ve polislerin kendilerine yaptığı baskı sorulunca susma hakkımı kullanıyorum diyen siviller, gerçeğin tüm gerçekliğiyle karşılarında durduğunun farkındalar.
Gelelim üçüncü ve son kısmına. Sanıklardan Ebubekir Harlar, vicdanına ve onuruna yenik düşmüş olacak ki, görüntüleri an be an doğrulayan ifadeyi veriyor. Ali İsmail’i öldüren dayağı atanların, Mevlüt Sandoğan, Ramazan ve İsmail Koyuncu, Muhammed Vatansever olduğunu çat diye söylüyor, işte işin komedisi burada başlıyor. Mahkeme, -Sanıklar arasında menfaat çatışması olduğuna, bu nedenle her sanığın ayrı bir avukata temsil edilmesine…” kararını alarak “bu pisliği nasıl örteriz” adına üçlü salto atarak günü tamamlıyor.
İşte böyle bir tiyatro izledik dün. Allah Ali İsmail’in önce ailesine sonra biz sevenlerine sabırlar versin. Türkiye’de hukukun orta malı oluşunu sağlayan AKP-Cemaat işbirliğine bir kez daha şükran ve saygılarımızı sunarız. 5 Şubat (yarın)’da Mehmet Ayvalıtaş’ın Kartal’da mahkemesi olacak. Bakalım, devam filmi ilki kadar komik olacak mı?

Son olarak “Elbet bir bildiği vardır bu çocukların, kolay değil öyle genç yaşta ölmek”


30 Ocak 2014 Perşembe

ACİL ALINIK MAĞDURİYET


12 yıllık iktidarı boyunca “mağduriyet” tacını kimseciklere bırakmayan AKP, son zamanlarda mağduriyet sıkıntısı çekiyor. Bu zamana kadar ulusalcılara karşı “bunlar darbeci”, Kürtlere karşı “bunlar bölücü, kan ile besleniyorlar”, halka karşı “bunlar çapulcu” ve son olarak cemaate karşı “bunlar fitneci” mağduriyetini kullanan AKP yeni bir mağduriyet bulamayınca, gündeme inceden “suikast olacak” mağduriyetini sokmaya başladı. Felaket tellallığında farklı bir boyuta geçtiler de denebilir aslında. Fakat ben şöyle yorumlamayı tercih ediyorum. AKP’nin son bir yıl içerisinde yaptıklarını meşrulaştırmak için herkesi sandığa davet ettiğini biliyoruz. Son olarak MetroPoll Stratejik ve Sosyal Araştırmalar Merkezinin yaptığı anketin sonuçlarından bu yerel seçimlerde AKP’nin oy oranının %40’ın altına düşeceğinin tahmin edildiğini de gördük. Buna istinaden sandıkta karşılaşacakları sonuçların farkında olan AKP’liler, bunu bir “demokratik suikast” olarak daha doğru tanımlarsam, icraatlarından dolayı bir “intihar” olarak yorumlayacakları yerde, bize suikast düzenleyecekler diyerek, sadizm seviyesinde bir mağduriyet yaratmanın peşindeler. Tabi ki biz demokrasiye inananlar, kimsenin canının yanmasını istemeyiz. Eğer elinizde kullanmadığınız ya da daha önce alıp kıyıda köşede unuttuğunuz mağduriyetleriniz varsa, Söğütözü Caddesi No: 6 Söğütözü / ANKARA adresine postalayınız. 


29 Ocak 2014 Çarşamba

uff.. snn ne be slk..


Hükümeti eleştirmek, muhalif olmak, ti’ ye almak güzel şeyler. Gülüyoruz, eğleniyoruz, öğreniyoruz, kızıyoruz, fakat gerekeni yapmıyoruz, yapamıyoruz. Peki, nasıl Moğolların yıllardır söylediği gibi “bir şey yapabiliriz”, tabi ki Sayın Başbakanın dediği gibi “sandıkta”. Bilindik anlamıyla demokrasinin işlemesini sağlayan ilk aşama seçimlerdir. Vatandaşlar belirli partilerin, belirli adaylarını seçerek, kendilerini ülke seviyesinde temsil edecek kişileri belirlerler. Bunun yanında yaşadığı muhit içinde yerel seçimler vardır. Devlet, ödediğimiz vergileri kullanarak, duble yollar yapmadığı zamanlarda, altyapı (su, kanalizasyon, elektrik, telefon, internet vb.) ve üstyapı (sokak, kaldırım, park, bahçe, yaşlı evi, okul vb.) hizmetlerini, belediyeler aracılığıyla ayağımıza getirir. Bir vatandaş olarak ilk görevimiz, öncelikle oy kullanmaktır. İkinci görevimizde en az oy kullanmak kadar demokratik hakkımız olan, “müşahitlik” TDK anlamıyla gözlemcilik yapmaktır. Dışa bağımlı enerjimizden dolayı elektrik kesintilerinin ve taşınan oy çuvallarının arabanın bagajından düşüp birde toprağın altına kendini gömmesinin, seçim sonuçlarını etkilemesini engellemek için, çalınmamış, şeffaf ve adil bir seçim için vatandaşlık görevimizi yapmaya davet ediyorum. Ya partilere ya da il seçim kurumlarına başvurarak müşahit olabilirsiniz. Not: Sizi teşvik etmek adına çay, su, yemek beleş. 


24 Ocak 2014 Cuma

Spor İyidir. Beyne Kan Gider.



                  Spor yapmak, özellikle siyasetçiler için, hayati önem taşıyan bir aktivitedir. Bütün bir günün, ayın, yılın yorgunluğunu ve stresini atmak, bünyeye ve zihne iyi gelir. Fakat AKP’li vekiller spor yapma işini, meclis tatile girdiğinde, meşhur Kızılcahamam kampında düz koşu ve az buçuk açma germe hareketleriyle icra ettiklerinden, vücutta biriken elektriği yeterince atamıyorlar. Haliyle atılamayan elektrik bütçe-plan tartışmalarında, komisyonlarda, bazen ince bir latifeden, bazen ise sert bir eleştiriden ortaya çıkıyor ve sahalarda görmek istemediğimiz hareketleri görüyoruz. Bu hareketler uçan tekme, yumruk, ipad fırlatma, itme, kakma...
                  Peki sayın AKP’li vekiller neden fiziksel güç kullanmaktan çekinmiyorlar? Çaresiz dertlerinin sebebi belli, söylemlerinin, siyasetlerinin, fikirlerinin istediklerini almada yetersiz kalması. Öyle ki bu basiretsizlik, meclise her taşındığında, kavganın, gürültünün kaçınılmaz olduğunu görebiliyoruz. 10 küsür yıllık iktidarın, bu on yıl içerisinde gram bir şey öğrenememesi de ayrı bir konu. Fikir abilerinin AKP’ye verdiği desteği çektiği son bir yıl içerisinde, dış politikadan yerel gündemlere kadar AKP’nin yaptığı hareketlerin aleni ahmakça olduğunu görememesinden doğal bir durum olamaz diye düşünüyorum. An itibariyle dış mihrak, faiz lobisi gibi Türkiye siyasetinin acil durum butonu olan öğrenilmiş çaresizliğin kullanılmasının sebebini anlamışsınızdır. E böyle bir durumda yapmak istediklerinin fikri ve siyasi karşılığını bir türlü bulamayan Zeyid Aslan önderliğindeki AKP vekilleri, sokaktan meclise, kendisine karşı çıkan kim varsa dolaylı ya da bizatihi kendileri vur ha vur diyerek bastırmaya, sindirmeye çalışmaktadırlar. Bu olayın önemli dakikalar mahiyetinde analizini yapmak gerekirse, AKP’li vekiller öncelikle kendilerine yöneltilen suçlamayı, bu suçlamayı yapanın, muadili bir suç işlediğini söylemeleriyle işe başlarlar. Yemez ise, konuyla alakası olmayan bir taraftan vurmak, dediğimiz “ad hominem” yöntemiyle devam ederler. O da yememişse, en son küfür ve ardından gelen fiziksel müdahaleyle muhalif sesi teknik anlamda nakavt ederek, o gün ki oturumu kapatıp huzur içerisinde evlerine dönerler.
                  İşte bu yüzden başta söylediğim gibi AKP’li vekillere her akşam spor yapmalarını öneriyorum. Oturun siyaset öğrenin desem pek bir faydası olamayacaktır diye düşünüyorum.