17 Aralık soruşturması haber kanallarından rutin bir rüşvet operasyonu gibi duyurulduğunda işin renginin farkına varmamıştık… İyi ki de Twitter denen “bir bela” var, bağımsız kalemlerden öğrendik olayları.
Üç bakanın oğlu gözaltındaydı. Sonra ikisi tutuklandı. Bir hafta boyunca kıvranan bakanların istifaları da geldi.
İkisi paşa paşa, deklarasyon metinlerine imza attılar, başbakanlarını rahata erdirdiler… Ancak Erdoğan Bayraktar’ın istifa şekli ortada bir problem var dedirtti. İstifa “Organize AKP’yi” alt üst etti. “bana deklarasyon metni yollayıp, başbakan rahat etsin diye istifamı isteyemezsiniz, yapılan bütün işler Başbakan’ın talimatı ile yapıldı, o zaman başbakan da istifa etsin” dedi. Bana ne bana ne. Tam soğuk duş. Tabi istifalar gelene kadar, adli kolluk yönetmeliği değiştirildi, polis teşkilatında taşlar yerinden oynadı, gazeteciler emniyet binalarından kovuldu.
Aslında ne yalan söyleyeyim kamuoyu baskısı, ya da işin içinde rüşvet ve yolsuzluk olması hak getire. Başbakan adı yolsuzluklara karışan bakanlarına dokunmaz demiştim. Ama öyle değilmiş, “içimizdeki çürük elmaları ayıklayacağız” diyen sen misin? Hatırlatalım Bayraktar, Erdoğan’ın en yakınlarından. Kiptaş, Toki başkanlığı derken, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na kadar yükselmişti. Başbakan’a belediye başkanlığı yıllarından bu yana en yakın isim…
Anladık ki Başbakan’ın bu işlerin gelip kendisine kadar uzanmasından korkuları var.. Yoksa bütün güçlerini kullanarak neden yolsuzlukların üstünü bu kadar kapatmaya çalışsınlardı… Nitekim kendi ağzından da bunu dile getirdi. İkinci dalga yolsuzluk soruşturmasına neden izin vermedikleri ortaya çıktı. Oğul Bilal Erdoğan türlü işlere batmıştı ki artık bu dedikodu da değildi. İfadeye çağrılıyordu. “oğlumdan bana gelmeye çalışıyor diyen” başbakan kendisi ve ailesi için de (hatırlayınız MİT krizi) “benim ve ailemin sorgulanması ancak ve ancak kendi iznime bağlıdır” diyecek mi? Onu da desin tam olsun