27 Aralık 2013 Cuma

BENİ ALMAYA GELİYORLAR ANNE!


17 Aralık soruşturması haber kanallarından rutin bir rüşvet operasyonu gibi duyurulduğunda işin renginin farkına varmamıştık… İyi ki de Twitter denen “bir bela” var, bağımsız kalemlerden öğrendik olayları.
Üç bakanın oğlu gözaltındaydı. Sonra ikisi tutuklandı. Bir hafta boyunca kıvranan bakanların istifaları da geldi.
İkisi paşa paşa, deklarasyon metinlerine imza attılar, başbakanlarını rahata erdirdiler… Ancak Erdoğan Bayraktar’ın istifa şekli ortada bir problem var dedirtti. İstifa “Organize AKP’yi” alt üst etti. “bana deklarasyon metni yollayıp, başbakan rahat etsin diye istifamı isteyemezsiniz, yapılan bütün işler Başbakan’ın talimatı ile yapıldı, o zaman başbakan da istifa etsin” dedi. Bana ne bana ne. Tam soğuk duş. Tabi istifalar gelene kadar, adli kolluk yönetmeliği değiştirildi,  polis teşkilatında taşlar yerinden oynadı, gazeteciler emniyet binalarından kovuldu.

Aslında ne yalan söyleyeyim kamuoyu baskısı, ya da işin içinde rüşvet ve yolsuzluk olması hak getire. Başbakan adı yolsuzluklara karışan bakanlarına dokunmaz demiştim. Ama öyle değilmiş, “içimizdeki çürük elmaları ayıklayacağız” diyen sen misin? Hatırlatalım Bayraktar, Erdoğan’ın en yakınlarından. Kiptaş, Toki başkanlığı derken, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na kadar yükselmişti. Başbakan’a belediye başkanlığı yıllarından bu yana en yakın isim…

Anladık ki Başbakan’ın bu işlerin gelip kendisine kadar uzanmasından korkuları var.. Yoksa bütün güçlerini kullanarak neden yolsuzlukların üstünü bu kadar kapatmaya çalışsınlardı… Nitekim kendi ağzından da bunu dile getirdi. İkinci dalga yolsuzluk soruşturmasına neden izin vermedikleri ortaya çıktı. Oğul Bilal Erdoğan türlü işlere batmıştı ki artık bu dedikodu da değildi. İfadeye çağrılıyordu. “oğlumdan bana gelmeye çalışıyor diyen” başbakan kendisi ve ailesi için de (hatırlayınız MİT krizi) “benim ve ailemin sorgulanması ancak ve ancak kendi iznime bağlıdır” diyecek mi? Onu da desin tam olsun


23 Aralık 2013 Pazartesi

ÇÜRÜK ELMA

Dün Kadıköy'de Kent Mitingi düzenlendi. Çevre konusunda duyarlı, kentsel dönüşüm projelerinde ki yanlışlıklara tepkili sanatçı, genç, yaşlı Kadıköy Meydanı'nda toplandı. Duyarlı bir toplanma olur da polis orada müdahaleye hazır bulunmaz mı hiç? Anında müdahale. Hiç tahammülleri yok insanların tek ses olmasına. Hiç tahammülleri yok muhalif bir yürüyüşe. Ciddi anlamda korkuyor Başbakan’ı, Bakanı, Milletvekili, yerel yönetimleri, polisi, medyası... Yüzlerinde ki o ifadeyi artık çok rahatça görebiliyorsunuz. Çünkü gaz fişeğinin üzerine yürüyebiliyor insanlar korkusuzca. Artık yeter diyebiliyor. Gezi’den beri bu böyle... Zaten Gezi’den beri çok fazla şey değişti ülkemde. İnsanlar müdahale olacağını bildiği halde sokakta. Nasıl güzel bir cesaret nasıl anlamlı birliktelikler deyip umutlanıyoruz. Olan bunca şeye rağmen... diye bir şey olmayacak. Olan bunca şeyden sonra... diyeceğiz. Rağmen yok artık bu ülkede. Kimse emniyet müdürlerinin bir gecede görevden alınmasını, ertesi gün unutmayacak. Kimse onca şeye rağmen hala istifa etmek konusunda kıvranan Bakanlara göz yummayacak. Kimse o mecliste elini kolunu sallaya sallaya vatandaş hakkını yiyenleri koruyamayacak. İktidarda artık kendi içinde bir temizlik yapmak zorunda olduğunu farkında olacak. Yapamazsa zaten hüsranla karşı karşıya kalacaklar. Yani bal gibi yedirtecekler içlerindeki çürük elmaları.


İKTİDARIN İNSAFINA KALDIK!


Yolsuzluk ve Rüşvet Operasyonu bir süredir suni gündemle manipüle edilen gündemi salladı.
İnsanlar aslında neler olduğunun farkına varmaya başladı yavaş yavaş.. Dış mihraklar dendi, kara operasyon dendi, Türkiye’de siyasi mühendislik operasyonu gerçekleştirilmeye çalışılıyor dendi. Başbakan dün çıktığı Karadeniz gezisinde yaptığı mitinglerle de operasyonun içini boşaltmaya çalıştı. Zaten operasyonun başladığı andan beri AKP’nin hepsi tek ağızdan yalan, dolan, iftira; yerel seçim öncesi müdahale tuzak dediler. Sürece başladığından bu yana müdahale ediliyor hem de en üst perdeden. Savcılara, polislere ardı ardına had bildirme geliyor. Kendine dokunana kadar iyi olan polisler ve savcılar birer birer pasifize edilmeye başlanıyor. Kirli taraflarını ortaya çıkaracak bütün dengeler alt üst edilmeye başlandı.
Bundan sonra savcıların yürütecekleri soruşturmalardan önce, tek tek emniyet müdürleri, valiler ve tabii onların bağlı olduğu İçişleri Bakanlığı anında haberdar etmek durumunda. Haber verilen soruşturmaların seyri ve insafı konusunda ne olacağı da malum! Savcıların soruşturma açması ve delil toplaması artık iktidarın insafında…
Bununla da sınırlı kalınması.. Gece yarısı maili ile gazetecilere gönderilen maille basın mensupların emniyet müdürlüklerine girişi yasaklandı. Emniyet müdürlüklerinde basın odaları kapandı. Gazetecilerden giriş kartları ve anahtarlarını teslim etmeleri istendi.
Peki, ne yapmak isteniyor, yargı ve medya kontrol altına alınıp, evinde kutu içinde 4,5 milyon rüşvet bulunan banka müdürünün “bağış için aldım verecektim” ifadesini gözlerimiz yaşararak okumamız isteniyor!

20 Aralık 2013 Cuma

Bu Ülkede..

Bu ülkede en büyük hakaretler, en büyük müdahaleler bakıldığında elbette solculara yapıldı. En son kızlı-erkekli tartışması iktidarın en büyük ayıbı oldu. Unutmadık elbette ki. Hatta bunun üzerine misilleme değil espriler yaptık. Yani yakışanı... Herkes kendine yakışır sözünü bu ara daha çok önemsiyorum. Şimdi gündemde ne var, seks kasetleri, seks görüntüleri. Hayır, ister istemez düşünüyor insan bu görüntüler olmasaydı kaç kişi facebook’ta birilerinin bu tarz fotoğraflarını paylaşırdı. Tabi kişi bakan, vekil, iş adamı, ünlü olunca bel altı vur gitsin. Bu çok yakışıksız bir şey. Bunu bu iktidarın her akaretine uğramış bir solcu olarak söylüyorum. Bu son derece çirkin ortamda olup o görüntüleri sosyal medya da paylaşmak, en az bu fotoğrafları servis edenlerin davranışı kadar kötü. Etik kavramını unutmamamız gerekiyor. Bel altı siyaseti yapanlara durun dememiz gerekiyor. Cemaat-AKP çatışması böyle giderse daha çirkin bir hale gelecek orası belli. Peki, biz bu durumda ne yapabiliriz. Bir sefer sade vatandaşın derdinin seks kasetleri olmadığını bilerek, toplumu gerçekten ilgilendiren şeylere kulak vermeliyiz. Toplumun nabzını tutmayı bilmeliyiz. Nelere daha çok reaksiyon gösteriliyor bunu tahlil edebilmeliyiz. Yoksa bizde bu kısır döngü içinde üretemeyen tipler haline geleceğiz. Bu olmasın diye savaşmalıyız. Mesele bu ara sanatçısından tutun, adını yeni yeni duymaya başladığımız bazı STK’lar çok güzel etkinliklere imza atıyor. Bu mecrada ne yapılabilir diye düşünmeliyiz. Herkes iktidarın gölgesinde kalan Türkiye geriye gidiyor diye bas bas bağırıyorken biz muhalefettekiler buna seyirci kalmamalıyız. Peki iktidarın baskısı altındaki Türkiye can çekişiyorsa onu bu durumdan nasıl kurtarabiliriz diye düşünmeliyiz. Diyor ya Nazım Usta ‘’Bu Memleket Bizim’’. Evet, bu memleketi bir avuç soysuzun eline bırakmamalıyız. Üretmek zamanı, çalışmak zamanı, insan olmak zamanı.

19 Aralık 2013 Perşembe

Şu Japonlara bakın!


Düşünün ki “ileri demokrasiyi” yaşadığımız son 11 yıldır; bir değil, iki değil tam üç bakanın oğlu rüşvet skandalının içerisinde yer alsın ve hala daha bakanlar görevlerinde kalsın. Ama bu bakanlarımızın suçu değil, bu onları sürekli “yedirmem bitirmem” diyen başbakanımızın suçu.
Maden ocaklarında ihmaller sonucu patlama yaşanır, işçiler hayatını kaybeder, bakanımız çıkıp “çok güzel öldüler” der. Sel baskını Toki’nin dere yatağına yaptığı binalarda oturanları hayattan koparır ses gelmez. Kısa dönem askerler eğitimini almadıkları mühimmat deposuna yollanır gece yarısı, patlama yaşanır ölürler yine bir şey olmaz… Vali kendisini eleştirenlere küfreder vali değil halk suçlu olur…
Bakanını, valisini, milletvekilini, belediye başkanını başkalarına yedirmeyen Başbakan ancak ben istersem bir şey olur der. Ne kadar hata payı, kusur ya da hırsızlık varsa fark etmez. Herkes güzel güzel millete hizmete devam eder.
Bir de siz şu Japonlara bakın.. Tokyo valisi hakkındaki yolsuzluk iddiaları nedeniyle istifa etmiş. Hiç olacak iş mi? Hem de 500 bin dolar için


Hatırlayan Var Mı?


Ergenekon, Oda tv gibi davalarda "hükümeti darbe yaparak devirmeye teşebbüsten” yargılananların "bilgisayarlarımıza bilgimizin olmadığı veriler yüklendi, cep telefonlarımıza da tanımadığımız insanların telefon numaraları. Kes, kopyala ve yapıştır tekniği ile deliller üretildi” şikâyetlerine kimse aldırmadı. Polisin kolluk görevlisi gibi değil de savcı gibi davranması, sabahın köründe gelen aramalar, gözaltılar eleştirildi. Hükümetten gelen açıklamalarda ise "yargı sürecini bekleyip göreceğiz" denildi. Uzun tutukluluk süreleri uzadıkça uzadı, cezaya dönüştü.
Yolsuzluk ve rüşvet operasyonu başladığından bu yana ise AKP’den öyle açıklamalar geliyor ki, şaşırmamak elde değil. "Masumiyet karinesi" mi dersiniz, "düşünün yapılan operasyondan içişleri bakanımızın bile haberi yok çok acınası" mı dersiniz...
Son olarak da yolsuzluk operasyonunda ismi olan Egemen Bağış’ın danışmanın açıklaması... Bağış'ın özel Kalem Müdürü İbrahim Bayram 'para sayma makinasını polis getirdi' diyor. Ağlar mısın güler misin? Hukuka bir gün herkesin ihtiyacı olacak sözü ne kadar değerliymiş görün şimdi. Rüşvetlerin ayakkabı kutularına konulması alınan rüşvet için getirilen para sayma makinası... "Külliyen yalaannn" diyorlar. Buna kim inanır. Ya da nasıl inanalım. "Medya yoluyla linç ediliyoruz" diyorlar.
Medya yolu ile tutuklanacakları servis edilen isimler, neyle suçlandıklarını bilmeden uzun süre tutuklu kalanlar, savunmaları alınmadan mahkûm edilenler...
Hatırlayanınız var mı?

17 Aralık 2013 Salı

Ah Melih AHHH!


YEMİN EDERİM NEŞEMİZSİN GÖKÇEK REYİZ! 


Bakın Bavuldan Ne Çıktı?


Artık Türkiye’yi bir moda rüzgârı gibi kasıp kavuran bir şey var. Sabah sabah gözaltılar... Eminim şu anda iş dünyası dâhil olmak üzere bürokrat çocukları, yeğenleri vs. endişe içinde bekliyordur. Sanki kurgulanmış bir şey gibi. Kimin başına ne geleceği belli olmuyor. Cemaatin operasyon yaptığını söyleyebiliriz. Fakat ne olacağı hiç belli olmaz. Bugün birbirine düşenler yarın kol kola olabilirler. Bu noktada CHP’ne büyük iş düşüyor. Olabildiğince belediye başkan adaylarını açıklayıp icraata geçilmelidir. AKP ve Cemaat çatışmasından uzak durmalı varsa bir haksızlık peşine düşmelidir. Yani bugün bize yarın size olayıdır bu aslında. Mümkün olduğunca bu sansasyonel haberlerden CHP’nin uzak durması gerekiyor. Ülkede bir bavul siyasetidir gidiyor. Akıl almaz anlam verilemez bir karmaşa... Aynı soruşturma kapsamında birbiriyle ilgisi olmayan insanlar toplanıp götürülüyor. Sanki bu işin sonunda biri çıkıp ‘’Pardon’’ diyecek. O kişi de zaten kilit isim olacak gibi. Tabi Tuncay Güney gibi bir tipolojiden bahsetmiyorum. Yakın zamanda Türkiye’de çok büyük değişimler olacak. Bu süreçte iktidar koltuğun oturabilmek için dürüst,ilkeli ve temiz siyaset yapan kazanacak. Açıkçası göz aaltına alınan kişilerin o büyük servetlere nasıl ulaşabildiğinin peşine çoktaaaan düşülmeliydi. Geç kalındı. Bu saatten sonra bu gözaltına alınan kişilere bedel ödetmenin halk tabanında bir anlamı yok. Herkes aldı alacağını. Bakalı bu süreç yerel seçim yarışına nasıl yansıyacak. Önemli olan bu. Halk bu yolsuzlukları gerçekten duyarlılıkla izleyip, pay çıkarırsa, sandıkta çok şey değişecek.

10 Aralık 2013 Salı

Yel Değirmeni'nde Bir Don Kişot

Kadıköy- Yeldeğirmeni semtindeki Don Kişot Sosyal Merkezi aslında bir işgal evi.. Gelin, onları kendi kelimeleriyle tanıyalım.. Daha güzel bir dünya mümkün... 

"Neden mi işgal ediyoruz?

Klasik yöntemlerinin dışında başka yollarında olduğuna inandığımız için. Hayatımızda bize artık nefes alacak yer bırakmadıkları ve mülklerin gözümüze önce çöp olarak atıldığı ardından rant olarak alındığı için. Kendini ifade edecek yer bulamayan insanların özgürce istediklerini yapabilmesi için. Kendi yarattığımız alanda her türlü paylaşımda bulunarak ve ya bulunmayarak özgür ve mutlu olabilmek için. Gidecek yeri olmayan insanlara yer olmak için. Toplumdan dışlananların, toplumun dışında başka bir toplulukla beraber yaşayabilmesi için. Dünyayı,toplumu ya da her hangi bir topluluğu değiştirmek ya da bunu yapabileceğimizi söylemek gibi cürretkar bir söylem içerisinde kesinlikle değiliz,olamayız. Biz değişimimize kendimizden başlıyoruz ve kendi özgürlük alanımızı yaratıyoruz. İşgal edilen bölgenin sınırları içerisinde hayalini kurduğumuz dünyayı yaşamak ve bunu da böyle hisseden,isteyen herkesle paylaşmak istiyoruz."


Detaylı bilgi için:

http://www.donkisot.info/


İlgili bir haberin spot'u: "Yeldeğirmeni Dayanışması'nın kullanılmayan bir binayı işgal ederek, adını Donkişot koyduğu "işgal evinin" düzenleme çalışmaları devam ediyor. İşgal evinin tamamlanmasının ardından tamamen komünal yaşamın benimseneceği ev, kurulacak "halk gardırobu", "çocuk ve kadın odaları", "kütüphane" ve "halk mutfağı" ile hem evsiz yurttaşlara bir çatı hem de bir tartışma ve atölye merkezi olacak"