12 yıllık iktidarı boyunca “mağduriyet” tacını
kimseciklere bırakmayan AKP, son zamanlarda mağduriyet sıkıntısı çekiyor. Bu
zamana kadar ulusalcılara karşı “bunlar darbeci”, Kürtlere karşı “bunlar
bölücü, kan ile besleniyorlar”, halka karşı “bunlar çapulcu” ve son olarak
cemaate karşı “bunlar fitneci” mağduriyetini kullanan AKP yeni bir mağduriyet
bulamayınca, gündeme inceden “suikast olacak” mağduriyetini sokmaya başladı.
Felaket tellallığında farklı bir boyuta geçtiler de denebilir aslında. Fakat
ben şöyle yorumlamayı tercih ediyorum. AKP’nin son bir yıl içerisinde
yaptıklarını meşrulaştırmak için herkesi sandığa davet ettiğini biliyoruz. Son
olarak MetroPoll Stratejik ve Sosyal Araştırmalar Merkezinin yaptığı anketin
sonuçlarından bu yerel seçimlerde AKP’nin oy oranının %40’ın altına düşeceğinin
tahmin edildiğini de gördük. Buna istinaden sandıkta karşılaşacakları
sonuçların farkında olan AKP’liler, bunu bir “demokratik suikast” olarak daha
doğru tanımlarsam, icraatlarından dolayı bir “intihar” olarak yorumlayacakları
yerde, bize suikast düzenleyecekler diyerek, sadizm seviyesinde bir mağduriyet
yaratmanın peşindeler. Tabi ki biz demokrasiye inananlar, kimsenin canının
yanmasını istemeyiz. Eğer elinizde kullanmadığınız ya da daha önce alıp kıyıda
köşede unuttuğunuz mağduriyetleriniz varsa, Söğütözü Caddesi No: 6
Söğütözü / ANKARA adresine postalayınız.
30 Ocak 2014 Perşembe
29 Ocak 2014 Çarşamba
uff.. snn ne be slk..
Hükümeti eleştirmek, muhalif olmak, ti’ ye
almak güzel şeyler. Gülüyoruz, eğleniyoruz, öğreniyoruz, kızıyoruz, fakat
gerekeni yapmıyoruz, yapamıyoruz. Peki, nasıl Moğolların yıllardır söylediği
gibi “bir şey yapabiliriz”, tabi ki Sayın Başbakanın dediği gibi “sandıkta”.
Bilindik anlamıyla demokrasinin işlemesini sağlayan ilk aşama seçimlerdir.
Vatandaşlar belirli partilerin, belirli adaylarını seçerek, kendilerini ülke
seviyesinde temsil edecek kişileri belirlerler. Bunun yanında yaşadığı muhit
içinde yerel seçimler vardır. Devlet, ödediğimiz vergileri kullanarak, duble
yollar yapmadığı zamanlarda, altyapı (su, kanalizasyon, elektrik, telefon,
internet vb.) ve üstyapı (sokak, kaldırım, park, bahçe, yaşlı evi, okul vb.)
hizmetlerini, belediyeler aracılığıyla ayağımıza getirir. Bir vatandaş olarak
ilk görevimiz, öncelikle oy kullanmaktır. İkinci görevimizde en az oy kullanmak
kadar demokratik hakkımız olan, “müşahitlik” TDK anlamıyla gözlemcilik
yapmaktır. Dışa bağımlı enerjimizden dolayı elektrik kesintilerinin ve taşınan
oy çuvallarının arabanın bagajından düşüp birde toprağın altına kendini
gömmesinin, seçim sonuçlarını etkilemesini engellemek için, çalınmamış, şeffaf
ve adil bir seçim için vatandaşlık görevimizi yapmaya davet ediyorum. Ya
partilere ya da il seçim kurumlarına başvurarak müşahit olabilirsiniz. Not:
Sizi teşvik etmek adına çay, su, yemek beleş.
24 Ocak 2014 Cuma
Spor İyidir. Beyne Kan Gider.
Spor yapmak, özellikle siyasetçiler için, hayati önem taşıyan bir aktivitedir. Bütün bir günün, ayın, yılın yorgunluğunu ve stresini atmak, bünyeye ve zihne iyi gelir. Fakat AKP’li vekiller spor yapma işini, meclis tatile girdiğinde, meşhur Kızılcahamam kampında düz koşu ve az buçuk açma germe hareketleriyle icra ettiklerinden, vücutta biriken elektriği yeterince atamıyorlar. Haliyle atılamayan elektrik bütçe-plan tartışmalarında, komisyonlarda, bazen ince bir latifeden, bazen ise sert bir eleştiriden ortaya çıkıyor ve sahalarda görmek istemediğimiz hareketleri görüyoruz. Bu hareketler uçan tekme, yumruk, ipad fırlatma, itme, kakma...
Peki
sayın AKP’li vekiller neden fiziksel güç kullanmaktan çekinmiyorlar? Çaresiz
dertlerinin sebebi belli, söylemlerinin, siyasetlerinin, fikirlerinin
istediklerini almada yetersiz kalması. Öyle ki bu basiretsizlik, meclise her
taşındığında, kavganın, gürültünün kaçınılmaz olduğunu görebiliyoruz. 10 küsür
yıllık iktidarın, bu on yıl içerisinde gram bir şey öğrenememesi de ayrı bir
konu. Fikir abilerinin AKP’ye verdiği desteği çektiği son bir yıl içerisinde,
dış politikadan yerel gündemlere kadar AKP’nin yaptığı hareketlerin aleni ahmakça
olduğunu görememesinden doğal bir durum olamaz diye düşünüyorum. An itibariyle
dış mihrak, faiz lobisi gibi Türkiye siyasetinin acil durum butonu olan
öğrenilmiş çaresizliğin kullanılmasının sebebini anlamışsınızdır. E böyle bir
durumda yapmak istediklerinin fikri ve siyasi karşılığını bir türlü bulamayan
Zeyid Aslan önderliğindeki AKP vekilleri, sokaktan meclise, kendisine karşı
çıkan kim varsa dolaylı ya da bizatihi kendileri vur ha vur diyerek bastırmaya,
sindirmeye çalışmaktadırlar. Bu olayın önemli dakikalar mahiyetinde analizini
yapmak gerekirse, AKP’li vekiller öncelikle kendilerine yöneltilen suçlamayı,
bu suçlamayı yapanın, muadili bir suç işlediğini söylemeleriyle işe başlarlar.
Yemez ise, konuyla alakası olmayan bir taraftan vurmak, dediğimiz “ad hominem”
yöntemiyle devam ederler. O da yememişse, en son küfür ve ardından gelen
fiziksel müdahaleyle muhalif sesi teknik anlamda nakavt ederek, o gün ki
oturumu kapatıp huzur içerisinde evlerine dönerler.
İşte
bu yüzden başta söylediğim gibi AKP’li vekillere her akşam spor yapmalarını
öneriyorum. Oturun siyaset öğrenin desem pek bir faydası olamayacaktır diye
düşünüyorum.
17 Ocak 2014 Cuma
KIRMIZILI KADIN'DAN MEKTUP VAR
Noktasına virgülüne dokunmadan iletiyoruz. BRAVO!
Şimdiye kadar ‘kırmızılı kadını’ cisimleştirip zihinlerdeki sembolik değerini değiştirmemek, ve mücadelenin kendisinden öte kişilerin ön plana çıktığı bir gündem yaratmamak adına konuşmak istememiştim. Fakat başta Gezi’de hayatını kaybeden kişilerin ailelerine karşı bu açıklamayı bir borç biliyorum. Basında çıkan haberler beni fazlasıyla rahatsız etti.
Gezi direnişinde yitirdiklerimizin katilleri ve gerçek sorumluları cezalandırılana kadar, kimse adaletten bahsetmesin! Tek başına, amirlerinden aldığı emirle hareket eden 23 yaşındaki bir polisi yargılamak, polisin ‘destan’ yazdığını iddia eden iktidarın zulmünü aklayamaz. Gezi direnişinden bu yana, aradan geçen 7 ay içerisinde, polis şiddeti ile yaralananların şikâyetlerinin hiçbirisi dava konusu olmamışken yüzüme gaz sıktığı için yargılanan polise verilecek cezanın adalet duygusuna zerre katkısı yok. Açık ki yargılamanın bu aşamada bırakılması, kırmızı elbiseden ibaret sembolik bir fotoğraf karesinin dünya üzerinde yarattığı etkiyi kullanmanın ve bu vesileyle milyonların isyanını bastırma kaygısının ötesine gidemeyecektir. Sadece, çalışma koşulları ve iş güvenceleri amirlerinin dudakları arasında olan polis memurlarını yargılamak ise Gezi direnişinde hayatını kaybeden, beyin kanaması geçiren, gözlerini kaybeden, kolu bacağı kırılan veya yaralanan herkesin, onların ailelerinin ve biz tesadüf eseri hayatta kalmayı başaranların acısını dindiremez.
Gezi direnişinde yitirdiklerimizin katilleri ve gerçek sorumluları cezalandırılana kadar, kimse adaletten bahsetmesin! Tek başına, amirlerinden aldığı emirle hareket eden 23 yaşındaki bir polisi yargılamak, polisin ‘destan’ yazdığını iddia eden iktidarın zulmünü aklayamaz. Gezi direnişinden bu yana, aradan geçen 7 ay içerisinde, polis şiddeti ile yaralananların şikâyetlerinin hiçbirisi dava konusu olmamışken yüzüme gaz sıktığı için yargılanan polise verilecek cezanın adalet duygusuna zerre katkısı yok. Açık ki yargılamanın bu aşamada bırakılması, kırmızı elbiseden ibaret sembolik bir fotoğraf karesinin dünya üzerinde yarattığı etkiyi kullanmanın ve bu vesileyle milyonların isyanını bastırma kaygısının ötesine gidemeyecektir. Sadece, çalışma koşulları ve iş güvenceleri amirlerinin dudakları arasında olan polis memurlarını yargılamak ise Gezi direnişinde hayatını kaybeden, beyin kanaması geçiren, gözlerini kaybeden, kolu bacağı kırılan veya yaralanan herkesin, onların ailelerinin ve biz tesadüf eseri hayatta kalmayı başaranların acısını dindiremez.
ETHEM, ABDULLAH, MEHMET, İRFAN, MEDENİ, SELİM...
"Ne yazık ki, Ethem Sarısülük başından bir polis kurşunu ile vurulduğunda, Abdullah Cömert kafasına gaz fişeği isabet ettiğinde, Mehmet Ayvalıtaş 1 Mayıs Mahallesi’nde Gezi eylemlerine katıldığı sırada ezildiğinde, İrfan Tuna işyerinde gaza maruz kaldığında, Medeni Yıldırım Lice’de kalekol inşasına karşı pankart açtığında, Selim Önder Gümüşsuyu’nda oturan kızını ziyarete gittiğinde, Zeynep Eryaşar Gezi Parkı’nda nöbet tutan çocuklarına destek için yürüyüşe katıldığında, Ahmet Atakan katillerin cezalandırılmasını istediğinde, Ali İsmail Korkmaz dövülerek öldürüldüğünde, Serdar Kadakal çalıştığı yerin önündeki sokakta oturduğunda, hiçbirinin üzerlerinde ‘kırmızı elbise’ yoktu. Güzel gözlü kardeşim Berkin Elvan ise bakkaldan ekmek almaya gitmekten daha büyük bir suç işlememişti. Bu insanların basın tarafından tesadüfen yakalanan fotoğraflarının olmaması, fail ve sorumlularının yargılanmaması veya ceza almaması için bir bahane olamaz.
Elbette bugün , başta fikri hak ve özgürlükleri savunan basın mensuplarının, siyasi tutukluların, hak gaspına uğrayanların yanında yer alan ÇHD avukatlarının, özgür bilimi savunan akademisyenlerin yargılandığı ve önümüzdeki pazar üzerinden yedi yıl geçmiş olacak olan Hrant Dink cinayeti gibi onlarca faili meçhul cinayetlerin sorumlularının korunduğu bir hukuki düzlemde, adalet ve hakkaniyetten söz edemeyiz. Tüm bunlara rağmen, yaşananların hiçbiri unutulmayacak ve yaşananlar karşısında maruz kalınan muameleye hiçbir zaman alışılmayacak. Adalet yerini ancak ve ancak verilen hak mücadelesi ile bulacak ve inanıyorum ki Berkin, tam da bunun için uyanacak."
Elbette bugün , başta fikri hak ve özgürlükleri savunan basın mensuplarının, siyasi tutukluların, hak gaspına uğrayanların yanında yer alan ÇHD avukatlarının, özgür bilimi savunan akademisyenlerin yargılandığı ve önümüzdeki pazar üzerinden yedi yıl geçmiş olacak olan Hrant Dink cinayeti gibi onlarca faili meçhul cinayetlerin sorumlularının korunduğu bir hukuki düzlemde, adalet ve hakkaniyetten söz edemeyiz. Tüm bunlara rağmen, yaşananların hiçbiri unutulmayacak ve yaşananlar karşısında maruz kalınan muameleye hiçbir zaman alışılmayacak. Adalet yerini ancak ve ancak verilen hak mücadelesi ile bulacak ve inanıyorum ki Berkin, tam da bunun için uyanacak."
16 Ocak 2014 Perşembe
İNTERNETİME DOKUNMAAAA !!!
Günümüzde internetsiz bir hayat geçirmemiz zor. Bir şeyler araştırmak, öğrenmek için de, film izlemek için de, sohbet etmek için de, yol tarifi almak için de, kendimizi ifade etmek içinde ve hatta sevgili yapmak için bile internetten faydalanıyoruz.
İnternetsiz bir hayat maalesef
imkânsız hiç birimiz için!
Özgürlüklerimiz olmadan da
yaşamak imkânsız!
Bu olmazsa olmaz iki şey şu an
bir arada telaffuz ediliyor!
AKP’li 27
milletvekilinin imzasıyla meclis başkanlığına sunulan, internette denetim ve
yaptırımların genişletilmesine ilişkin kanun teklifi, torba yasa içinde Plan ve
Bütçe Komisyonu’nda görüşülüyor. Teklif, internet sansürünü derinleştiriyor.
Kısaca çok özgürdünüz,
kısıtlanmanız gerek, diyorlar!
“Sebep?” diyince de, şaka mı bunlar
diyeceğiniz uzun bir açıklamayla karşı karşıya kalıyorsunuz.
Biz Üşenmedik okuyalım,
öğrenelim dedik… Okuduk… (http://web.tbmm.gov.tr/gelenkagitlar/metinler/266126.pdf ) Hukukçu olmadığımızdan bazı şeyleri anlamasak
da normal internet kullanıcıları olarak şaştığımız, ucundan acık anladığımız
şeyleri yazalım paylaşalım duyuralım dedik.
Kısaca teklife göre,
·
Yer sağlayıcı yurt dışındaysa bile erişim
engellenebilecek. DNS değiştirerek bir siteye girilemeyecek.
·
Sansür, URL adresi tabanlı yapılabilecek:
Anahtar kelimelerle “uygunsuz içerik” belirlenip sayfa kaldırılabilecek.
·
Hâkimler, 24 saat içinde sansür kararı
verebilecek. “Zararlı” görülen içerik çıkarılmazsa, 500-1.000 TL arasında
günlük para cezası kesilecek.
·
Hosting firmaları her kullanıcının izini
sürebilecek. Her kullanıcının internetteki faaliyeti kayda alınarak bir-iki yıl
saklanacak.
·
Bakana ve TİB başkanına bizzat tek kişi
olarak internet sitesi erişim engelleme yetkisi verilecek.
·
Değişiklikte Erişim Sağlayıcıları Birliği
öngörülüyor. Bu birliğe tüm erişim sağlayıcılar katılmak zorunda ve birliğe
gönderilecek olan “erişimin engellenmesi kararı” 4 saat içinde uygulanmak
zorunda.
Hiç kendilerini
böyle uzun kanun teklifleri hazırlayarak yormasalardı ve doğrudan “Bu ülkede
internet yasaktır, devlet eliyle kullanımı, adının telaffuz edimi
yasaklanmıştır” deselerdi daha iyi olmaz mıydı?
Bu arada dünya
da olası internet yasaklarına tepkisiz değil. İngiliz ekonomi gazetesi The
Financial Times gazetesi, Türkiye’de hükümetin yolsuzluk skandalına tepki
olarak ülkenin hukuki mercileri üzerindeki kontrolünü daha sıkı hale
getirdiğini, bununla da yetinmeyip internet erişim üzerindeki kontrolünü
arttırma arayışlarında olduğunu yazdı.
Bu ülkede özgürlükler için hep
mücadele etmek gerekiyor. İnternetine Sahip çık, olası yasa tasarısı ne oku
öğren, okumaya üşeniyorsan o zaman, 18 Ocak Cumartesi saat: 18’de meydanlara
gel, İnternetime Dokunma! Diyelim.
İstanbul: Taksim
Meydanı
İzmir: Alsancak
Sevinç Pastanesi
Ankara: Kızılay
Eskişehir: Espark
Bursa: Heykel
Kocaeli:
Cumhuriyet Parkı
Antakya: Armutlu
Mersin: Forum
AVM
Samsun:
Öğretmen Evi
Balıkesir: Merkez
TÜİK
Antalya: Cumhuriyet
Meydanı
Kocaeli: Cumhuriyet
Parkı
Denizli:
Candoğan Parkı
Aydın: Sevgi
Yolu
Adana: Atatürk
Parkı
Bodrum: Belediye
Meydanı (15.00)
Çanakkale:
Salı Pazarı (15.00)
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)